WordReference Türkçe-Arapça Virtual Dictionary © 2025:

Temel Çeviriler
TürkçeArapça
belli,
açık,
aşikar
From the English "axiomatic"
s.,s.
بديهي
belli,
açık,
aşikar
From the English "self-evident"
s.,s.,s.
بديهي، بيّن بذاته
belli,
belirli
From the English "given"
s.
معيّن، محدّد
 يمكنكم بسهولة تقسيم الجدول إلى عدد محدّد من الأعمدة.
belli,
bariz,
açık,
aşikâr
From the English "apparent"
s.
واضح، جليّ
  يتبيّن
 مع مرور الوقت، تبيّن أن دارلا لم تكن حاملاً.
belli,
bariz,
açık,
ortada
From the English "evident"
s.
 (يُستنتج بوضوح)واضح، بيّن
 من الواضح أنك لم تقرأ الكتاب قط.
belli,
açık,
besbelli,
aşikâr
From the English "manifest"
s.
ظاهر، جليّ، واضح
belli,
bariz,
aşikâr,
öne çıkmak/sivrilmek,
önde/önemli bir konumda olmak,
başa gelmek/yükselmek
From the English "to the fore"
,f.,f.,f.
إلى المقدمة
belli,
bariz,
aşikâr,
öne çıkmak/sivrilmek,
önde/önemli bir konumda olmak,
başa gelmek/yükselmek
From the English "to the fore"
,f.,f.,f.
إلى الواجهة
belli,
açık,
aşikâr
From the English "unmistakable"
s.
واضح، جليّ
  Önemli bir şeyler mi eksik? Hata bildirin ya da geliştirme önerin.
Ek Çeviriler
TürkçeArapça
belli,
açık,
bariz,
küstah
From the English "blatant"
s.,s.,s.
واضح
  وقح، متمادي
belirlenmiş,
belirli,
belli,
muayyen,
sınırlı
From the English "determinate"
s.,s.,s.,s.
مُحَدَّد
açık,
aşikar,
belli,
bariz
From the English "up-front"
s.,s.,s.
أمامي، بارز
belirli,
belli
From the English "certain"
s.,s.
معيّن، محدّد
 هل تبحث عن كتاب محدّد، أم أنت تلقي نظرة فحسب؟
açık,
kesin,
kati,
belli,
net
From the English "decided"
s.,s.,s.,s.
مطلق
belirli,
belli,
muayyen
From the English "particular"
s.
محدّد، معيّن
 Dilediğiniz belirli (or: muayyen) bir mavi tonu var mı?
 أيّ لون أزرق محدّد كنت تبحثين عنه؟
görünürdeki,
görünüşteki,
görünen,
görünür,
açık,
belli,
bariz,
göze çarpan
From the English "ostensible"
s.,s.,s.,s.
بيّن، ظاهر، جلي
  غير حقيقي، مزعوم
açık,
belli,
aşikâr,
söylemeye gerek yok
From the English "that goes without saying"
ünl.,ünl.
هذا أمر واضح
  لا داعي للقول
belirli,
belli,
özel,
hususi
From the English "special"
s.,s.
 (محدد)خاص
 Belli bir şey mi arıyorsunuz?
 هل تبحث عن شيء خاص؟
açık,
belli,
aşikâr
From the English "visible"
s.
واضح، جلي
 كان هناك علامات مقاومة واضحة بجوار الجثة.
açık,
belli,
aşikâr,
ortada
From the English "palpable"
s.
واضح
kesin,
açık,
belli
From the English "definite"
s.
متأكّد، متيقّن
 كان توم متأكّدًا جدًّا من رغبته في أن يترك عمله ويتدرب من جديد في مهنة أخرى.
açık,
belli,
aşikâr
From the English "patent"
s.
واضح، سافر
 أعرف أنك لم تذهبي إلى المدرسة اليوم، لأنني رأيتك في السوق. كفي عن إخباري هذه الأكاذيب السافرة!
açık,
bariz,
belli
From the English "plain"
s.,s.
واضح، جليّ
 كان الثقب في ركبة سروالي واضحًا جدًّا.
belirgin,
belli,
aşikâr,
açık
From the English "distinct"
s.
واضح، جلي
 كانت انعدام الحماسة واضحًا عند التلاميذ عندما اقترحت المعلمة أن يقوموا بواجب مدرسيّ إضافيّ.
göze çarpan,
fark edilir,
belli,
açık
From the English "noted"
s.,s.
ملحوظ

WordReference Türkçe-Arapça Virtual Dictionary © 2025:

Bileşik Şekiller:
TürkçeArapça
çaktırmak,
belli etmek,
açıklamak,
söylemek
From the English "let on"
f.,f.,f.
(argo)يفشي سرّ شيء
  يُظهر، يُبدي
flu,
belirsiz,
belli belirsiz
From the English "blurry"
s.,s.
(fotoğraf)ضبابي، غير واضح
 لا يمكن استخدام هذه الصور في المجلّة لأنّها ضبابية جدًّا.
dengesiz,
sağı solu belli olmayan,
sinirli,
huysuz
From the English "combustible"
s.,s.,s.,s.
(mecazlı) (مجازي)متطاير/سريع الغضب
düşük,
düşük belli
From the English "sagging"
s.,s.
 (سروال)مرتخٍ
 كان المراهقون يرتدون سترات بقبّعات وسراويل جينز مرتخية عن الخصر.
hafif,
belli belirsiz
From the English "faint"
s.,s.
(ses) (صوت)خافت
 سمعت "كايت" صرخة خافتة في البعيد.
göstermek,
belli etmek
From the English "communicate"
geçişli f.,geçişli f.
(duygu, vb.)يعبِّر عن شيء
 تعبِّر الكلاب عن خوفها بحركات أجسامها.
göstermek,
belli etmek
From the English "sport"
geçişli f.,geçişli f.
لديه شيء
 لدى جيمس عين مزرقّة بسبب شجاره مع بوب.
açıkça,
apaçık,
düpedüz,
belli ki
From the English "plain"
z.,z.,z.
بوضوح
görünmek,
belli olmak
From the English "glimmer"
geçişsiz f.,geçişsiz f.
(mecazlı) (مجازي)يشعّ، يشرق
ne yapacağı belli olmayan,
sağı solu belli olmaz
From the English "unpredictable"
s.
(kişi) (شخص)لا يُمكِن توقع تصرفاته
 لا يمكن توقُّع تصرُّفات هذا المدير، فأحيانًا يتغاضى عن غلطة كبيرة، وأحيانًا تثور ثائرته على غلطة صغيرة جدًّا.
gösteren,
belli eden,
açığa vuran
From the English "telling"
s.,s.
كاشف
 تكشف هذه الأرقام مدى الأزمة المالية التي تمرّ بها المدينة.
bulanık,
silik,
iyice görülmeyen,
belirsiz,
hayal meyal,
belli belirsiz
From the English "obscure"
s.,s.,s.
غير واضح
 ما هذا الشكل غير الواضح قرب تلك الشجرة؟
yöreye özgü,
yöresel/belli bir yörede sık rastlanan,
endemik
From the English "endemic"
s.
 (سائد محليًّا)متوطِّن
sağı solu belli olmayan,
dengesiz,
kaprisli
From the English "temperamental"
s.,s.,s.
(kişi)مزاجيّ، حسّاس، سريع الاهتياج
duygularını belli etmeyen,
hislerini gizleyen
From the English "undemonstrative"
s.,s.
متحفظ، لا يعبّر عن مشاعره
tabii ki,
elbette ki,
belli ki
From the English "obviously"
z.,z.
بالتأكيد، طبعًا
 Tabii ki, biraları kalmayınca biz de orayı terk ettik.
 طبعًا غادرنا بعد نفاد البيرة.
az,
biraz,
bir parça,
hafiften,
hafifçe,
belli belirsiz
From the English "marginally"
z.,z.,z.
بشكل ضئيل، بشكل طفيف
belli eden/açığa vuran bir şekildeFrom the English "tellingly" z.بشكل واضح
belli bir amaç doğrultusunda,
amaçlı olarak
From the English "purposefully"
z.,z.
بِعَزم، بإصرار، بِتَصْميم
hayal meyal,
belli belirsiz
From the English "indistinctly"
z.,z.
بشكل غير واضح، بشكل غير متميز
(olacağı,
vb.) kesin/belli
From the English "it's a given"
إنها حقيقة
tahmin edilemezlik,
sağı solu belli olmama
From the English "unpredictability"
i.,i.
تقلُّب
yılın belli zamanı,
senenin belli bir zamanı
From the English "time of year"
i.
وقت من السنة
belli bir süreFrom the English "length of time" i.فترة زمنية
belli olmamak,
kararsız olmak
From the English "depend"
geçişsiz f.,geçişsiz f.
بحسب شيء، يتوقف على شيء، لم يقرِّر بعد
  (في بعض المناطق)حسب
 "هل ستأتين إلى الحفلة الليلة؟" "يتوقف ذلك على إيجادي فستانًا مناسبًا".
 "هل ستأتين إلى الحفلة الليلة؟" "حسب. فلم أجد فستانًا مناسبًا بعد".
belli olmak,
kendini belli etmek
From the English "come through"
f.,f.
يَظهر
duyguları serbestçe ifade etmek/dışa vurmak/belli etmekFrom the English "unleash" geçişli f. (mecazlı) (عواطف، غضب)يطلق العنان لشيء
 لم يستطع جون في الآخِر أن يُمسك أعصابه وقتًا أطول، فأطلق العنان لغضبه وأخذ يخبر الجميع في المكتب عن رأيه بهم.
belli bir amaç için bir kenara ayırmak,
kenara koymak
From the English "earmark"
geçişli f.
 (لشيء)يُخَصِّص
ortaya çıkarmak,
meydana çıkarmak,
su yüzüne çıkarmak,
belli etmek
From the English "draw forth"
geçişli f.,geçişli f.,geçişli f.
يُظهر شيئًا، يجعل شيئًا يتجلى
  يستحوذ شيئًا
belirsiz,
belli belirsiz,
silik
From the English "faint"
s.
باهت
  خافت
 رأى "توم" صورة باهتة على الشاشة.
yok gibi,
belli belirsiz
From the English "slightest"
s.
أدنى، الأدنى
 لو كان لديك أدنى اهتمام لاتصلت بنا.
belli aralıklarla olan/gerçekleşen/yapılanFrom the English "occasional" s.دَورِيّ، من حين إلى آخر
asıl,
belli başlı,
esaslı
From the English "fundamental"
s.
 (مرتبط بأساس شيء)أساسيّ
 كانت دعائم المبنى الأساسية غير مستقرة.
(kişi) değişken,
günü gününe uymayan/sağı solu belli olmayan
From the English "changeable"
s.
متقلّب
belli bir yöreye/halka özgüFrom the English "endemic" s.متوطّن، أهليّ
belli bir bölgede yetişen/yetiştirilenFrom the English "homegrown" s.محلي الإنتاج
belirsiz,
belli belirsiz,
en önemsiz
From the English "merest"
s.,s.
سطحي، تافه، أقل دلالة
belli eden,
açığa vuran
From the English "telltale"
s.
يؤشِّر، دليل
kaynağı/aslı belliFrom the English "traceable" s.يمكن تتبعه، يمكن تحديده
belirsiz,
belli belirsiz,
müphem,
hayal meyal
From the English "shadowy"
s.,s.
مُبهم، غامض
belli belirsizFrom the English "faintly" z.بشكل خافت
hayal meyal,
belli belirsiz
From the English "dimly"
z.
(mecazlı)قليلاً، بشكل غير أكيد
  بشكل غير واضح
 خامر هاري إحساسٌ غير أكيد أنه ليس وحده.
belirsiz bir şekilde,
belli belirsiz,
hayal meyal
From the English "vaguely"
z.
بشكل غير واضح
ilacın belli ölçüde verilmesi,
dozaj
From the English "dosage"
i.
تجريع، تقدير الجرعات
açığa vuran şey,
açığa çıkaran/belli eden şey
From the English "giveaway"
i.
(resmi olmayan dil)دليل فاضح
  يكشف أمر
 أعلم أنك أكلت قطعة الشوكولاتة الخاصة بي. فتلك اللطخة على فمك كشفت أمرك.
ince/belli belirsiz dumanFrom the English "wisp" i.خيوط من الدخّان
  ربطة، رُزمة
öfkesini,
vb. birinden çıkarmak,
belli etmek,
dışa vurmak
From the English "vent"
geçişli f.,geçişli ff
ينفس عن شيء
 تشعر ليندا أحيانًا، عندما يكون يومها سيئًا في العمل، أنها بحاجة للتنفيس عن غضبها حين تصل إلى البيت.
dışa vurmak,
göstermek,
belli etmek
From the English "exude"
geçişli f.,geçişli f.
(mecazlı)يعبّر عن شيء، ينبعث منه شيء
ana,
en önemli,
belli başlı,
esas
From the English "chief"
s.
أساسي، أهم
 الهمّ الأساسيّ هو زيادة الفعالية لأقصى حدّ.
güvenilmez,
itimat edilmez,
sağı solu belli olmayan
From the English "erratic"
s.,s.
(kişi)متقلّب
yüksek belli (giysi)From the English "empire" s. (في الملابس)عالي الخصر
 عادت التنانير العالية الخصر إلى الظهور في آخر عرض أزياء.
açıkça,
belli ki,
besbelli,
apaçık
From the English "clearly"
z.
من الواضح، واضح
 من الواضح أن السيارة ليست في الممر، واضح أن السيارة ليست في الممر.
(belli bir amaç veya topluluk için) ayrılmış bölge/arazi,
doğal koruma alanı
From the English "reservation"
i.,i.
مَحْمِيّة
 هذه محمية للأميركيين الأصليين.
ne yapacağı belli olmayan kimse,
beklenmedik olay
From the English "wild card"
i.,i.
عامل لا يمكن التنبؤ به
baş,
temel,
belli başlı,
ana
From the English "flagship"
s.
(mecazlı)رئيسي، بارز
 كان المطعم الرئيسي عند هذا الطاهي على وشك الإفلاس.
düşük belli kot pantolonFrom the English "hipster" i.جينز منخفض الخصر
 كانت جولي ترتدي جينز منخفض الخصر ولباس علويّ قصير، لذا كان بطنها ظاهرًا.
belli etmek,
açığa vurmak
From the English "give away"
f.,f.
 (يكشف من هو فعلاً)يفضح شخصًا
en önemli,
ana,
belli başlı
From the English "cardinal"
s.
رئيسي، أساسي
renksiz,
rengi belli olmayan
From the English "neutral"
s.
بلا لون، خفيف اللون
ne yapacağı belli olmayan,
tutarsız,
yaptıkları birbirini tutmayan
From the English "inconsistent"
s.,s.
(kişi)متقلب
düşük belliFrom the English "hipster" s. (kot pantolon)سروال منخفض الخصر
belli bir süreFrom the English "so long" z.وقت محدد، فترة محددة
göstermek,
işaret etmek,
açığa vurmak,
belli etmek
From the English "proclaim"
geçişli f.,geçişli f.
يُظهر شيئًا، يُشير إلى شيء
dışa vurma yolu,
belli etme yolu,
ifade etme şekli
From the English "outlet"
f.,f.
تنفيس
 غالبًا ما يساعد ضرب كرة اللكم في التنفيس عن الغضب.
belli etmek,
dışa vurmak,
belli olmak
From the English "show"
geçişli f.,geçişsiz f.
(duygularını, vb.)يكون واضحًا
 كان منزعجًا وكان ذلك واضحًا.
yaşını göstermek,
yaşını belli etmek
From the English "date"
f.,f.
يُظهر كبر شخص، يُظهر كم شخص كبير
  يُظهر قِدم شيء، يُظهر كم شيء قديم
 بما أنها تتذكر إعلانات من السبعينيات، فهذا يُظهر كم هي كبيرة.
belirsiz,
belli belirsiz
From the English "dim"
s.
 (مجازي)ضبابي
  غير واضح
(belli bir amaç veya topluluk için) ayrılmış bölge/arazi,
korunmaya alınan arazi/alan
From the English "reserve"
i.,i.
محمية
 يعيش الأميركيون الأصليون في محمية.
hamileliği belli olmakFrom the English "show" f.يصير الحبل ظاهرًا
belli etmek,
içinde yüzmek
From the English "drip"
f.,f.
 (مجازي، في بعض المناطق)يكون مُشَلشَلاً بشيء
  (مجازي)يفيض بشيء، يكون مليئًا بشيء
  • Go to Preferences page and choose from different actions for taps or mouse clicks.
"belli" için Google Çeviri'nin tercümesine göz atabilirsiniz.

Diğer dillerde: İspanyolca | Fransızca | Portekizce | İtalyanca | Almanca | Hollandaca | İsveççe | Polonyaca | Romence | Çekçe | Yunanca | Çince | Japonca | Korece | İngilizce

Reklamlar
Reklamlar
Uygunsuz bir reklamı rapor et.
WordReference.com
WORD OF THE DAY
GET THE DAILY EMAIL!